34,9923$% 0.14
36,7485€% -0.01
44,4569£% 0.28
2.973,50%-0,21
2.641,53%-0,42
9.964,71%-0,33
Şam’ın özgürleşmesinden sonra Suriye’nin geniş tabanlı anayasal meşruiyeti ve kapsayıcılığı noktasındaki beklentiler, önümüzdeki günlerde tarihe gömülen Esad sonrası kurumsallaşma süreçlerini dünya kamuoyunun gündemine yerleştirecek. Elbette Suriye halkının geçmişteki acıları ve şimdiki meşru beklentileri, taban inisiyatifine dayalı bir anayasallaşma faaliyetini belirli güç odakları tanımaksızın onarılabilmesi/ tesis edilmesi noktasında bir mutabakat zeminini arayacaktır. Şüphesiz bu durum, özgür Suriye halkı için çok kolay olmayacak. Fakat Türkiye’nin bölgedeki majör ağırlığı, Suriye’nin demokratik yapısı için hayati öneme sahip olacak. Özellikle ülkenin devrik rejimce bir enkaza çevrilişi, yeniden inşa süreçlerinde iki temel konsolidasyon aşaması ön plana çıkmaktadır: Fiziki toparlanma ve stratejik varlık gösterebilme…
İlk olarak fiziki toparlanma, Türkiye’nin desteğiyle Suriye’nin yeniden imar edilmesi, altyapısının iyileştirilmesi ve kültürel olarak dünyayla entegre edilmesi bağlamında bir kalkınma projeksiyonuna işaret edecektir. Orta Doğu enerji koridoru ve ikmal hatlarına Suriye’nin yeni anlaşma ve uzlaşılarla dâhil edilmesinden, doğrudan Suriye halkının istifade edeceği güçlü bir ekonomik alt yapıya kadar fiziki toparlanmanın boyutlarını işaret edecektir. Denilebilir ki, Suriye halkının bu fiziki toparlanmaya yönelik motivasyonun son derece yüksek olduğunu iddia etmek zorlama olmaz. Yıllarca kendi toprakları içinde belirli azınlık ve alt grupların hegomanyası altında yaşayan Suriye halkının böyle bir ekonomik imkân silsilesi adına geleceklerini yeniden inşa etmek için gösterecekleri çabaya tüm dünya tanıklık edecektir.
İkincisi ve belki de en önemlisi, stratejik varlık gösterebilmek… Şam’ın daha doğrusu hemen hemen bütün Suriye’nin devrim niteliğinde muhaliflerin kontrolüne girmesi, yıllarca küresel güçler ve vekillerin at koşturduğu ülkenin parçalı yapısının meşru anayasal tedbirlerle egemen devlet statüsüne geçişini elzem hale getirmektedir. Kuzey’deki PYD/YPG/PKK terör uzantılarına ve emperyal güçlerin vekillerine tahammülü olmayan geçici hükümetin Suriye’nin toprak bütünlüğüne hâkim hale gelebilmesi ancak demokratik anayasa yazım/oluşturum aşamasıyla birlikte; meşru devlet otoritesini ve kurumsal işleyişi biran önce tesis etmesiyle yakından ilişkilidir.
Stratejik varlık gösterebilme bakımından Suriye geçici hükümetinin karşılaşması muhtemel en büyük tehlikelerden biri, son yaşanan gelişmelerden sonra İsrail rejiminin bölgedeki yaptıklarıdır. Bu bağlamda Hamas-İsrail ve Lübnan-İsrail savaşları gündemde daha sıcakken İsrail rejiminin önce hava harekatlarıyla Suriye’nin Esad rejiminden kalma askeri altyapı ve imkânları tahrip etmeye çalışması ve kara harekatıyla da Golan bölgesinde yeni toprak işgallerine girişip, Şam’ı topçu menziline alabilmek için agresif bir yayılmacılığa yönelmesi, şu an itibariyle merkezi otoritesini tam sağlayamamış ve düzenli ordudan yoksun geçici hükümet açısından en büyük tehdit durumundadır.
Yine Lazkiye deniz üssünün İsrail rejimi tarafından bombalanması altı çizilmesi gereken önemli gelişmedir. 1966/70 Baas darbelerinden sonra SSCB’nin bölgeye yerleşmesi, 1971’de Tartus Limanı’na ve Suriye iç savaşından sonra ise Rusya’nın 2015’te Hmeymim (Bassel el-Esad) hava üssüne sahip oluşu, yaşanan gelişmeler ışığında bölgeye yönelik Rusya’nın stratejik pozisyonunu değiştirmiştir. Sovyet döneminden beri burada olan Rusya’nın kademeli olarak Astana süreciyle birlikte geri çekilmesi, Rusya-Ukrayna savaşı da dâhil bölgedeki Rus nüfuzunun jeopolitik denge durumunu etkilemiştir. Bununla birlikte Türkiye’nin Suriye’nin kuzey bölgesinde bir YPG/PKK varlığına sert şekilde mukavemet göstermesi, başka bir deyişle Türkiye’nin bölgeyi domine eden güçlü bir aktör olarak ön plana çıkması, ilerleyen zamanlarda sadece Suriye’nin kuzeyi için değil; diplomatik faaliyetlerini Suriye geçici hükümeti nezdindeki girişimleriyle Halep, Lazkiye ve Şam hattına da taşıyacağının habercisidir.
Böyle bir açıdan bakıldığında Suriye geçici hükümetinin süreci Türkiye’nin garantörlüğünde yönetmesi, aynı zamanda şimdilik askeri alt yapıdan yoksun muhaliflerin Türkiye’nin geliştirdiği son nesil hava platformları, radar ve karşı tedbir ekipmanları ve yine hava savunma sistemleriyle kendi savunma konseptini oluşturacağı ihtimalini doğurmaktadır. Bu durum yeni bir stratejinin Orta Doğu’ya hâkim olacağı gerçeğini tarihsel bir zorunluluk olarak önümüze koymaktadır. Şam’ın güvenliğinin ve bağımsızlığının Türkiye’den ayrı düşünülmemesi gerçeği, bölgede yayılmacı ve düşmanca emeller taşıyan üçüncü ve dördüncü aktörlerin başvuracağı terörize yöntemlere karşı güçlü politik enstrümanlar geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Bugün Emeviyye Camii’de basına yansıyan özgürlük ve umut perçinleyen görüntüler, I. Cihan Harbi’nden sonra bölgeyle ilişkisi kesilen Türkiye’nin dış politikasının geldiği noktayı göstermesi bakımından tarihsel bir tanıklık niteliğindedir. Türkiye’nin sınırlarının ötesini aşan dış politika başarısı, Orta Doğu’da barış ve refahın yeniden teşkil edilebilmesinin anahtarıdır. Çünkü tarih kesinti kabul etmeyen bir strateji ağıdır. Türkiye’nin sistemsel varlığının politik ve teknolojik kapsayıcılığı, bölgedeki Türk varlığının asırlardır tecrübeyle sabit müreffeh medeniyet çizgisine sağladığı katkıyla eşdeğerdir.
Prof. Dr. Adem Polat
Brezilya’da köprü çöktü: 2 ölü
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.